31 Mayıs 2010 Pazartesi

Son Söz

Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademin
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.

Oktay Rıfat Horozcu

21 Mayıs 2010 Cuma

Ben Sana Yanarken

Gözlerine bakarken umurumda değil mevsimler
Gülüşün hep deniz kenarı bana
Sen bir adım attığında göreceksin
Elinde balonlarla bekleyen o adam benim
Aldığım en derin nefessin sen
Dudaklarının dudaklarımdaki işgali hala yüreğimde
Nefes alıyorum ama hala bulamadım seni

'ben sana yanarken şimdi...sen kim bilir nerede
üşüyorsun'


Ceyhun Yılmaz

Aşk

bir tek senin görebileceğin bir yerden
sana gülümsüyorum...
onların duydukları kahkahalarım değil
aşkı tarif gerekirse sana
anlatayım
aşk ne biliyor musun
benim sana yaşadığım,
senin durmadan üstüne bastığın...


Ceyhun Yılmaz

6 Mart 2010 Cumartesi

DİLEK

Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi.
Her bahar gününde, dertliyi, ümitsizi.
Terfi etmiş memur, sınıf geçmiş öğrenci,
Kadını, erkeği, yaşlısı, genci.
Bir bayram sevinciyle, kol kola, sokaklarda.
Su başlarında, ağaç altlarında, parklarda,
Sevgililer, baş başa, muratlarına ermiş.
Çocuklar, el ele, bir halka oluvermiş.
Görmek isterdim camlardan, odalarda oturmuş,
Radyoyu açmış, küçük sofrayı kurmuş.
Yol, meydan, dere, tepe, dağ, bayır, kır...
Vapurlar, limanlarda, yola çıkmaya hazır.
Gazinolar, plajlar, sinemalar açık.
Her dilden bir şarkı, her dudakta bir ıslık.
Ne yoksul ahı, ne dul hıçkırığı, ne hasta iniltisi,
Mesut olmuş görmek isterdim hepinizi!..


(Nefes Almak)

20 Şubat 2010 Cumartesi

EĞER

çevrende herkes şaşırırsa ve bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer ,

herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem de kendine güvenebilirsen eğer ,

bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana,
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana,

düşlere kapılmadan düş kurabilir,
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer ,

ne kazandım diye sevinir ne yıkıldım diye yerinir
ikisine de değer vermeyebilirsen eğer ,


söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen

ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz,
koyulabilirsen işe yeniden

döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı-turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu,

yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da,

herkesin bıraktığı noktada
sen dayanabilirsen tek,

herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen,
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitmezse seni
ne küçümser ne büyültürsen çevreni,

her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına,


herşeyiyle dünyalar önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir …

Rudyard Kipling

4 Ekim 2009 Pazar

1- Aklını kullan.
2- İyice tanımadan hiçbir insana bağlanma.
3- Bitmemiş ilişkilerin üzerine ilişki kurma. Acı çeken sen olursun.
4- İyice soruşturup diğer insanların da haklı olabileceğini düşün.
5- Seni takmayanı sen hiç takma, konuşmayanla asla konuşma.
6- Güvenmediğin biriyle asla çıkma.
7- Yalanını yakaladığın kişinin düzelebileceğini düşünme.
8- İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
9- Kimseye yalvarma.
10- Asla dönüp de arkana bakma.
11- Sır tutmasını bil.
12- Dostlarının sevgilinden daha önemli olduğunu unutma. Onları asla sevgilin için satma.
13- Hak ettiğin sevgiyi alamadın mı kendini üzme, sorun sen değilsin.
14- Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
15- Kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla göz yaşı için asla yumuşama.
16- Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
17- Seni dinleyip anlama niyeti olmayanlarla tartışma.
18- Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
19- Eğer verdiğin sır o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır verme.
20- Dostun olacak insanları bazı kriterlere göre belirle.
21- Kendini öven insanlardan kaç.
22- Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
23- Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
24- Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorlarsa onların öğütlerini göz ardı etme.
25- Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üstüne sıçrar.
26- Kendinin herkesten daha önemli olduğunu unutma.
27- Sen istemediğin sürece tanrı dışında kimsenin seni üzemeyeceğini aklından çıkarma.
28- Göz yaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.
29- Sana bahsedilen zekâyı kullanmayarak tanrıya hakaret etme.
30- Senin zekâna inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
31- Kendini sev.
32- Alkol alınca kontrolünü yitirenlerle asla tartışma.
33- Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
34- Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakârlık yapma .
35- İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
36- Aşkta bile mantığına küsme. Kalbin doğru yolu bulacak içgüdüye sahip değil.
37- Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
38- Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme.
39- İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.


SaD bUt TrUe

23 Ağustos 2009 Pazar

Yürek Göçü

Nasıl da inceden işleyen bir sızıdır,bu zulümlü gece. Oysa daha dün,simsiyah bir gül görkemiydi yüzün. Seher sabahını sırtlardı dağbaşı omuzların,bakışların süzülürdü gözlerinin buğulu şafağından. Ne de alazdı çiğ düşmüş dudaklarının açılışı. Çatılan gövdelerimiz tutuşur,karanlığı yakardık. Neylersem rakının dünkü tadı yok,mumlar dudağın kızılı yanmıyor. Unutulmak en büyük kötülüktür.Hunharca öldürüyor adamı... Ah! yıldızlar orada kaldı gözlerinde doğan yıldızlar... Düşlerimin gök mavisi karardı. Körüm kör, gel de senden kalanları gör... Yapraklarını bile tutamayan, güz dalları ellerim... Yağmurun sesi kırılır etimde,canımın yangını sönmez içimde, Acılardan geriye neyim kaldıysa,yüklendim gidiyorum... Bir bilinmeyene... Vurmuşum sokaklara,çırılçıplak sulara,alaz dilli rüzgarlara,karanlık kan uykulara... Ellerim diyorum,Temmuzda üşürse böyle, kalırsa karanlıkta bir başına,sarılırsa birbirine korkudan.. senin eserindir. Zaman sakalını uzatıyor yüzümde kırlaşarak,iştahını etimde biliyor yalnızlık, karanlık üstüme üstüme geliyor. Yüreğimde göç sesleri,bir göç niye kabuk bağlamaz?.. Kanar ha kanar... Ah gövdemde biriken yağmurlar .. Vaktidir,serseri sular yalınayak,sokaklara düşmenin vakti... Serserinin biriyim,ne ölü ne diriyim,bir yara da sen yükle,öyle çekip gideyim... Vurmuşum sokaklara,çırılçıplak sulara,alaz dilli rüzgarlara,karanlık kan uykulara... Benden sana yar olmaz,acıdan diyar olmaz,yüreği göç verende,sevdalara yer kalmaz...

Ali Nafile

1 Ağustos 2009 Cumartesi

BABA UNUTUR

Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altındayumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmışbir halde uyurken söylüyorum. Odana gizlice, tek başıma girdim.Sadece birkaç dakika önce, kütüphanede oturmuş gazetemiokurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı.Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim.
Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek içinhazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış,ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım.Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım.
Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın,yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın ''Güle güle baba'' dedin. Ben ise irkildim ve''omuzlarını dik tut'' cevabını verdim.
Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı.Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarkengördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde,benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çokpahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı,daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lâfları.
Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerindeacı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğinihatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmişolmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın.Ben ise ''ne istiyorsun'' diye kükredim.
Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarınıboynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı'nın yüreğineyerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyleboynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin.
Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı vemüthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor?Hata bulma adetim, azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğuniçin verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değilama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim.Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum.
Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki.Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü.Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin.Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıktayatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm.
Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana senuyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, senacı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim.İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım.Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim:O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk.
Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm.Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurkengörüyorum da oğlum, hâlâ bir bebek olduğunu anlıyorum.Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğininkucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim, çok fazla...


W. Livingston Larned

12 Temmuz 2009 Pazar

Arkadaş

Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu ve: - Teğmenim. Fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim?.. Delirdin mi? der gibi baktı teğmen... - Gitmeye değer mi?. Arkadaşın delik deşik olmuş. Büyük olasılıkla ölmüştür bile.. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakın.. Asker ısrar etti ve teğmen "Peki " dedi.. "Git o zaman.." İnanılması güç bir mucize. Asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı. Onu sırtına aldı ve koşa koşa döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Teğmen, kanlar içindeki askeri muayene etti.. Sonra onu sipere taşınan arkadaşına döndü: - Sana değmez, hayatini tehlikeye atmana değmez,demiştim. Bu zaten ölmüş.. - Değdi teğmenim. dedi asker.. - Nasıl değdi? dedi teğmen. Bu adam ölmüş görmüyor musun?.. - Gene de değdi komutanım. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı.. Onun son sözlerini duymak, dünyaya bedeldi benim icin.. Ve arkadaşının son sözlerini hıçkırarak tekrarladı: - Jim!.. Geleceğini biliyordum!.. demişti arkadaşı... Geleceğini biliyordum..

YOLUMUZDAKİ ENGELLER

Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendiside pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı? Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese Altın doluydu.Bir de kralın notu vardı içinde. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı. "Her engel, yaşam koşullarınızı iyileştirebilecek bir fırsattır.."

Hırs ile mutluluk birbirlerini hiç görmezler

ABD'nin New York şehri, trafik yoğunluğu en çok olan dünyanın belli başlı metropollerinden biridir. İşte, New York'un bu oldukça hareketli günlerinin birinde şehrin 5'inci caddesinde yürüyen bir adama bir otomobil hafifçe çarptı. Bu istenmeyen kazada yayaya bir şey olmamıştı. Otomobilin şoförü yayayla konuştu, özür diledi ve iş tatlıya bağlandı. Fakat yaya düştüğü yerden kalkmaya hazırlanıyordu ki, hadiseyi uzaktan görüp gelen bir aklı evvel, düşen adamın yanına gelerek yerinden kalkmadığı takdirde yaralandığını öne sürerek sigortadan hatırı sayılır miktarda para alabileceğini söyledi. Bir anda emeksiz kazanacağı yeşil dolarları gözünün önünde canlandıran adam, paranın cazibesiyle doğrulduğu yerden yeniden arabanın önüne yattı. Araç sürücüsü ise bütün bu olanlardan habersiz, adamın gittiğini düşünüp, bir an önce hadise mahallinden uzaklaşma telaşıyla arabasını çalıştırıp gaza bastı. Bir anlık hırsa kapılan arabanın altındaki adam, daha ne olduğunu bile anlayamadan hırsının bedelini canıyla ödedi.
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Bir Küçük Tebessüm

Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı Hemen bir not yazdı, yolladı Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe basında oturan fakir adamın şapkasına bıraktıAdam öyle ama öyle minnettar oldu ki İki gündür boğazındanaşağı lokma geçmemişti Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu Sıcak odada sabahakadar koşuşturdu Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı Bir yangın başlıyordu Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı Anneler, babalar dumandan boğulmaküzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılarBütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜMSÜN sonucuydu

Gerçek Sevgi

Bir gün sormuşlar ermişlerden birine: "Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?" Bakın göstereyim demiş, ermiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine. Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasındanda derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. "Ermiş bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz" diye bir de şart koymuş. Peki demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. Bunun üzerine şimdi demiş ermiş, sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe. Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyurun" deyince, her biri uzunboylu kaşığını çorbaya daldırıp, sonra karşısındaki kardeşine uzatarakiçirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlarsofradan işte demiş ermiş, 'kim ki gerçek sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse,o aç kalacaktır. ve kim kardeşini düşünür dedoyurursa o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz ve şunu daunutmayın, gerçek pazarında alan değil, veren kazançtadır daima.

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Nefesimi

Ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi
cehennem yangınlarından ölmeden çıkrıysa bedenim;
artık benim olmalıyım, benim.
Yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim.
Ateş artığı değildir karşılığımız.
Pusatını dağ sisinden alan,
firarırını mermisine emanet eden bir namludur bu eşkiya sevda ki;
zulasında asılı durur kefenlediği ölümü.
Ellerinin çeliğine su verilmiştir ta Adem'den beri.
Bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini.
Güneşin kızılca kıyametine kuruyan umut dallarını.
Yanacaksa cehennemden beter yanmalı!
Kim anlar ki eşkiyanın sağlamlığını;
özlemin çiseyle yıkanmış şafak değerini kim?
Hani ellerine kuşlar inerdi; karda üşüyen kuşlar...
Bahçen kuş sevinçlerinle inlerdi ay Şahrud.
Eşkiya yüreğime çığ düştü
üşüyorum haa...
aç ellerini.

Geldim mutsuzluğumla
Yürek susuzluğumla
Koynuna al demiyom
Eşikte koyma beni
Koynuna yatır demem
Yeter bağışla beni

Aç ellerin gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim

Dağlara küs olur mu
Bahara yas olur mu
İki can bir bedenken
Ayrı yatmak olur mu
İki yürek bir canken
Ayrı düşmek olur mu

Biliyorum suçluyum
Kentin kirli suyuyum
Sevmesini bilmiyorsam
Geçmişin sonucuyum

Aç kapıyı gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim

Tunay Bozyiğit

29 Mart 2009 Pazar

Yakarım Geceleri

Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
Aslı bende kalacak
Bizi hasret saracak
Bulutlar çıldıracak

Ayrılık başımı döndürüyor
Kavuşmayı özlettin
İntiharlar kuşandım
Bu aşkı sen kirlettin

Geçtim borandan kardan
Yitirdim bahçeleri
Ellerimi tutmazsan gülüm
Yatamam geceleri

Bu aşkın nüshası rüzgarlarda
Kahrı bende duracak
Sende ihanet gülüm
Bende matem kalacak

Bu aşkın efkarı şarkılarda
Yüzün bende solacak
Bizi zaman yenecek
Ve anılar kalacak

Geçtim borandan kardan
Yitirdim bahçeleri
Ellerini tutmazsam gülüm
Yatamam geceleri

28 Mart 2009 Cumartesi

KOMANDO ANDI

Güneş Bu Diyardan Bir Başka Doğar
Komando Bu Düşmanı Çelik Pençesiyle Boğar
Gururlanın Ey Analar Sevinin Ey Bacılar

Her Türk :

HER TÜRK ASKER DOĞAR


Binlerce Cana Kıyıldı Acısı Yüreğimizde Sönmez
Komando'nun Andı Bu Hesabı Sorulmazsa Gülmez
Duyun Ey Hainler Duyun Ey Düşmanlar

Şehitler :

ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ


Tek Tek Sorulacak Bu Hesaplar Aziz Şehitlerimiz İçin
Günahsız Yavrulara Kıydınız Söyleyin Niçin
Hain Dilleriniz Varmıyor Söylemeye
Siz Söyleyin Komandolar

Herşey :

HER ŞEY VATAN İÇİN


İşte Komandolar İşte Hepsi Burada
Ürkekliğe Yer Yok Yüreğimizde Korkuya Elveda
Bin Canım Olsa Bin Kez Veririm Yoluna

Vatan :

VATAN SANA CANIM FEDA

ZAP SUYU

Karanlık gecede kara sudan zap suyuna giden yol
Dolunay azaplığında vatanımın
Ay örgüsü saçlarına vurgun düşmüşüm
Alın yazımıza vatan ve bayrak şehitlik yazılmış

En güzel türküyü kurşun söyler özüme
Ola ki Tendürek ağıdı Cudi Gabar türkülerinde
Muhabbeti bulurum bir zaman
Şahadetse aslanların savaşında

Ölümsüzlük şehitlik bayrak hilalinde
Can veren kan veren yiğitler
Yar gönlümüze düşende çıktık dağların başına
Karanlık gecede el uzattık hilale
Vurgun yedik seher rüzgarında
Gurbet türküleriyle selam ettik yar diyarına
Savaş türkülerinde kendimizi bulduk
Vatan türküsüyle huy eyledik her zaman

Kürşat baskınlarında şahadetime destur verilirken
Tekbir-i ilahi ki bayrağımdaki iman
Yıldız yüceliğinde vatan olası gönül
Neylerim neylerim sensiz acep?

Seninle gezerim Şavşat’ı Kars’ı
Seninle inerim Bingöl’den Van’a
Muş’tan el ederim Adıyaman’a
Ben deli sevdalar yaşar uykusu geçerken
Keleş sesinde yas tutarım
Ölen şehitlerin ardından

Mimarisi olduğum Anadolu’yu gezerken
Nasibim bir kurşun olup da düşersem toprağa
Eğer eğer toprak bana asmışsa bağrını
Damla damla düşüyorsa toprağa kan
Bayraklara sarılıyorsa tabutlar
Analar analar ağlıyorsa yitik erlerinin ardı sıra
Gelinler gelinler yas tutuyorsa yiğit erlerinin ardından
Ki Türk devleti öksüz kalacaksa eğer

Koyuver şahin misali saldırsın İbrahim’in delilerini
Mehmetçesine çakal sürüsüne

Ay gökte kaldıkça
Ulu kocaların ak sakalların duası
Üstüne olsun.

KOMANDO OLMAK ONURUMDUR

Olur ya, bir çatışmada ölürsem,
Arkamdan yas tutmayın.
Bırakın toprağımda rahat içinde yatayım.
Bedenimden komandomu çıkarmayın,
Onlar benim onurumdur,
Ölünce kefenim olacak...
Başımdan mavi beremi çıkarmayın,
O benim şanım,şerefim olacak...
Ayağımdan botlarımı çıkarmayın,
Onlar nice yollar aşacak,
Şehit olursam Sırat köprüsünden geçecek...
Elimden tüfeğimi almayın,
O benim mezarıma sembol olacak...
Yaramın kanını silmeyin,
Ahirette hesabı sorulacak...
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın,
O benim madalyam olacak...

20 Şubat 2009 Cuma

Liseli Kız

Benim de bir zamanlar sevdiğim vardı
Beyaz dantel yakalı liseli bir kız.
Bağlarda, bahçelerde, yaylalarda yeşeren
Al karanfiller gibiydi aşkımız...

Gülünce içimde rengârenk güzel,
Güller açılırdı iri.
Hani bilirsiniz ya yıldızsız siyah
Geceler gibiydi gözleri.

Bir mermer çeşmeden akan su gibi,
Geçip gidiyordu günlerimiz.
Biz bize yaşıyorduk kendi kaderimizi
Bütün yaratıklardan habersiz.
Ve yuvada bekleşen sabırsız, küçük
Serçeler gibiydik ikimiz.

Gözleri konuşurdu susunca, mahzun:
'Seni seviyorum' derdi.
Sevdadan, gurbetten, hasretten yana
Sıcak türküler söylerdi...

Üstelik bir ceylan gibi sebepsiz
Ürkek halleri vardı.
Ayrılık deyince oturup sessiz
Çocuklar gibi ağlardı.

Bilmiyorum şimdi kaç yıl, kaç mevsim
İçli mektuplar yazdık.
Bazen yan yana yürür, beraber otururduk
Ama konuşamazdık.

Ben görmedim şimdi öyle diyorlar
Büyümüş artık liseli kız, gelin olmuş...
Unuttum her şeyi diyormuş
Ve her gece rüyâsını nur topu kadar güzel
Sarışın çocukları süslüyormuş.

Görsem çocuklarını şimdi diyorum
Bakamam yüzlerine çaresiz
Bana bakar çocuklar sessiz.
Çocukları gözlerinden tanırım
Biliyorum, hiç birşey bilmezler ama
Bakamam, utanırım

Yavuz Bülent Bakiler

Puzzle Share

Click to Mix and Solve