Nasıl da inceden işleyen bir sızıdır,bu zulümlü gece. Oysa daha dün,simsiyah bir gül görkemiydi yüzün. Seher sabahını sırtlardı dağbaşı omuzların,bakışların süzülürdü gözlerinin buğulu şafağından. Ne de alazdı çiğ düşmüş dudaklarının açılışı. Çatılan gövdelerimiz tutuşur,karanlığı yakardık. Neylersem rakının dünkü tadı yok,mumlar dudağın kızılı yanmıyor. Unutulmak en büyük kötülüktür.Hunharca öldürüyor adamı... Ah! yıldızlar orada kaldı gözlerinde doğan yıldızlar... Düşlerimin gök mavisi karardı. Körüm kör, gel de senden kalanları gör... Yapraklarını bile tutamayan, güz dalları ellerim... Yağmurun sesi kırılır etimde,canımın yangını sönmez içimde, Acılardan geriye neyim kaldıysa,yüklendim gidiyorum... Bir bilinmeyene... Vurmuşum sokaklara,çırılçıplak sulara,alaz dilli rüzgarlara,karanlık kan uykulara... Ellerim diyorum,Temmuzda üşürse böyle, kalırsa karanlıkta bir başına,sarılırsa birbirine korkudan.. senin eserindir. Zaman sakalını uzatıyor yüzümde kırlaşarak,iştahını etimde biliyor yalnızlık, karanlık üstüme üstüme geliyor. Yüreğimde göç sesleri,bir göç niye kabuk bağlamaz?.. Kanar ha kanar... Ah gövdemde biriken yağmurlar .. Vaktidir,serseri sular yalınayak,sokaklara düşmenin vakti... Serserinin biriyim,ne ölü ne diriyim,bir yara da sen yükle,öyle çekip gideyim... Vurmuşum sokaklara,çırılçıplak sulara,alaz dilli rüzgarlara,karanlık kan uykulara... Benden sana yar olmaz,acıdan diyar olmaz,yüreği göç verende,sevdalara yer kalmaz...
Ali Nafile
23 Ağustos 2009 Pazar
1 Ağustos 2009 Cumartesi
BABA UNUTUR
Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altındayumruk olmuş, sarı saçların terden ıslanmış, alnına yapışmışbir halde uyurken söylüyorum. Odana gizlice, tek başıma girdim.Sadece birkaç dakika önce, kütüphanede oturmuş gazetemiokurken, güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı.Suçluluk içinde kalkıp, yatağının başucuna geldim.
Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek içinhazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış,ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım.Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım.
Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın,yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın ''Güle güle baba'' dedin. Ben ise irkildim ve''omuzlarını dik tut'' cevabını verdim.
Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı.Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarkengördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde,benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çokpahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı,daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lâfları.
Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerindeacı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğinihatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmişolmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın.Ben ise ''ne istiyorsun'' diye kükredim.
Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarınıboynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı'nın yüreğineyerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyleboynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin.
Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı vemüthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor?Hata bulma adetim, azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğuniçin verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değilama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim.Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum.
Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki.Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü.Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin.Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıktayatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm.
Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana senuyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, senacı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim.İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım.Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim:O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk.
Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm.Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurkengörüyorum da oğlum, hâlâ bir bebek olduğunu anlıyorum.Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğininkucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim, çok fazla...
W. Livingston Larned
Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek içinhazırlanırken, yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış,ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım.Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım.
Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın,yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun, ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak, ben de trene yetişmek için çıkarken, bana döndün, elini salladın ''Güle güle baba'' dedin. Ben ise irkildim ve''omuzlarını dik tut'' cevabını verdim.
Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı.Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş, misket oynarkengördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde,benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çokpahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı,daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum, bunlar bir babanın lâfları.
Daha sonra, ben kütüphanede okurken, gözlerindeacı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğinihatırlıyor musun? Gazetenin üstünden, rahatsız edilmişolmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda, kapıda durakladın.Ben ise ''ne istiyorsun'' diye kükredim.
Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun, kollarınıboynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı'nın yüreğineyerleştirdiği, sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyleboynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin.
Evet oğlum, bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı vemüthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor?Hata bulma adetim, azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğuniçin verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değilama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim.Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum.
Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki.Küçük yüreğin, dağların ardından söken şafak kadar büyüktü.Ve bunu gelip bana iyi geceler öpücüğü vererek gösterdin.Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıktayatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm.
Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana senuyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak, senacı çektiğinde bende çekecek, sen güldüğünde ben de güleceğim.İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım.Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim:O sadece bir çocuk, küçük bir çocuk.
Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm.Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş, yorgun, uyurkengörüyorum da oğlum, hâlâ bir bebek olduğunu anlıyorum.Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğininkucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim, çok fazla...
W. Livingston Larned
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)